Melo bu yıl başından bu yana bir efsaneydi. Çok da iyi anlamda değil. Geçen yılın Selçuk tandemi hatrına belki de zorla, istemeyerek kiralanmıştı. Ancak dün akşam kurtardığı penaltıyla durum değişti. Bir 10 numara penaltı kurtarırsa efsane olur. Hakem de 3 adım öne çıksa bile penaltıyı iptal edemez. Dünkü maç Melo’nun efsane olduğu bir maç olarak hatırlanacak kuşkusuz.
Biz güne bakalım...
Alex Ferguson’ın Galatasaray karşısına çıkardığı kadro sadece grubu garantilemiş olmaktan kaynaklı değil. Önce teknik direktör özgüven ve sürekliliğiyle, sonraysa oyuncu eğitimiyle alakalı. Eğer Galatasaray 96’dan bu yana Terim’le çalışıyor olsa, Terim de Ferguson’ın yaptığını Elazığ’a yapabilirdi. Ancak bizim durumda bu mümkün olmuyor. Ülke kalibre ve bakışında ‘rotasyon’ olarak değerlendirilebilecek olan bu kadro aslında sadece Sabri’yi içeri almış. Genişlik, derinlik olamıyor.
Ama öte yandan futbol tarihimizi değiştiren adam, Selçuk, mecburen dışarıda olduğu için Terim’in zihninin rahat olması mümkün değil. Çünkü yerine konulabilecek takımda değil, ülkede değil, dünyada az oyuncu var. Onun rotasyonu ancak onun takımdaki rolünü minimize edecek bir takım mükemmeliyetiyle mümkün olabilir.
Dün Yekta’nın olağanüstü çabası ve performansı özeldi. İşte buna rağmen yaşanan ilk yarı Selçuk’un değerini daha net gösteriyor.
Yılmaz Vural’ın takımını son haftaların Galatasaray’a ilaç oyunuyla sahaya sürdüğünü söyleyebilriz. Savunmaya değil orta sahaya baskı, kapılan topları iki savunma kanadının arkasına gönderme. Ancak Engin’in fizik olarak dökülmesinin de yardımıyla bunu belli oranda yapabilmelerine rağmen fizik ve yetenek olarak zayıf kaldılar. Terim’in ikinci yarıda orta sahayı çoğaltma hamlesi takdire şayan. Engin’i sahada tutarak ona verdiği şans da. Orta sahada çoğalınca hem akın sürekliliği hem savunma açıkları... Sorunlar çözüldü. Ama final Melo’dan geldi işte. Efsaneler de böyle ortaya çıkıyor. Hiç yokken... Fanatik |