Maçın ilk yarısının belki de dikkat çeken en kötü performansları Gökhan Töre ve Burak’tan gelmişti. Burak daha ilk dakikada savunmanın yaptığı büyük hatada topla bomboş kalmıştı. Normalde kopup gidip rahatlıkla kaleciyle karşı karşıya kalması iş değildi. Son zamanlarda olduğu gibi kötü vursa kabul edilirdi ama bu kez 3 metre gerisinden gelen rakibine yakalandı. Şut dahi çekemedi. Sonra ofsaytta kaldığı 3 pozisyon... Ve Gökhan Töre... Topu neredeyse hiç olumlu kullanamadı. Gökhan Gönül’ün sağdan bindirmelerinde bir kez dahi ona dönmedi. Hep solu düşündü. O taraf yok gibiydi onun için. Devre arasında kim çıkabilir diye düşünseniz bu iki oyuncu akla gelirdi. Ama işte futbol. Ve iki oyuncunun kaliteleri. 46. dakikada tek pasla Töre, Burak’ı gördü ve o da düşünmeden, düşündürmeden vurdu. Maçın 2-0’a gelişi psikolojik bir eşikti. Hem rakip, hem bizim için... Terim’in planı da, oyuncu seçimleri de tartışmaya kapalı. Galatasaray’da başarılı olduğu 4-1-3-2’ye ligde bölgelerinde en iyileri yerleştirdi. Topal’ın önünde Selçuk, Avcı döneminde birbirlerinin alternatifi olarak görülenlerin bir arada oynayabilmeleri formülü. Bu 4-3-3’te mümkün değil ama bu dizilişte olası. Arda’yı Caner ve Burak, Umut’u Töre ve Gönül’le iki kenarda üçgen olarak kullanma düşüncesi de zenginlik sağladı. İlk golde Caner’in çalım becerisi ve harika ortası bir yana Burak ve Arda’nın orada açtığı boşluk, yani savunma bloğunun gevşetilmesi işi çok olumlu. Tabii arkadan gelen Umut’un darbeli vuruşunu da ayrıca övmek lazım. Aynı şeyleri aynı seviyede sağ kanatta yapabilsek hiç bir sorunumuz kalmayacaktı. Bu eksik kalsa da yetti.
Panik anlamsızdı
Anlayamadığım, anlaşılmaz olan ilk golden sonra girilen panik. Terim bir gün önce basın toplantısında bu riskten bahsediyordu. Ama kastettiği bu olmasa gerek. İstediğimiz golü hemen bulamazsak ya da geri düşersek panik başlamasıydı risk. Ne gariptir ki, golü attıktan sonra ‘basit’ tanımının dahi karşılayamayacağı saçmalıkta top kayıplarıyla Estonya’yı oyuna soktuk. Selçuk, Topal, Semih ve Ömer Toprak beklenmedik şekilde basit oynamaktan uzaklaştı. Vassiljev’in solunun sağı kadar iyi olmayışı bizi biraz kurtardı diyebilirim. Tabii topu oyuna sokarken yaptığımız hataları geri dönerken yapmayışımız da sevindiriciydi. Topu kaybettik ama pozisyon kaybetmedik.
Hollanda’ya fazlası lazım
Bu ilk gol sonrası panik hali Hollanda karşısında akın sürekliliğiyle gelen bir baskı olur. Bunun altından kalkılmaz. Mutlak soğukkanlı, mutlak hızlı çıkabilen, mutlak top tutabilen, sıkıştığında mutlak uzun toplarla ileride pivot bulabilen olmalı. Panik finalin kaybı demektir. Biz mecburuz ama onlar da değil gibi istiyor. Bkz. Macaristan maçı...
fanatik |